19 Mart 2009 Perşembe

VEDA VAKTİ




"Ayrılık ayrılık aman ayrılık 
Her bir dertten olar yaman ayrılık"

Türk Telekom yönetimi tarafından İş akdim feshedilerek, ismim Devlet Personel Başkanlığına bildirildiği için, 27 yıldır çeşitli kademelerinde (memur, şef, Müfettiş Yardımcısı, Müfettiş, Başmüdür V, Başmüfettiş, Pazarlama Dairesi Başkanı ve yine Başmüfettiş) görev yaptığım, sevda derecesinde bağlı olduğum kurumumdan, Türk Telekom’dan ayrılıyorum…

27 hizmet yılımda;

Şebekede kullanılan kablonun; kurşundan, bakıra, fibere / Santrallerin; manuelden, yarı otomatiğe, otomatiğe, sayısal santrale / Telefon numaralarının; dört haneden, 5 haneye, 6 haneye, en son 7 haneye / ankesörlerin; jetonludan, telekartlıya, smart kartlıya / transmisyonun; analog sistemlerden sayısal sistemlere dönüşümüne şahit oldum… Başvuranların ancak 8-10 yıl sonra telefon alabildiği, telefonun bir yatırım aracı olarak görüldüğü, bir telefonun devri için istenen ücretin bir murat-124 fiyatına ulaştığı dönemlerden, başvuruların hemen karşılandığı bugünlere erişmenin hazzını yaşadım… Değişime paralel olarak, daha önce hiç olmayan bilişim, bilgi işlem, pazarlama gibi birimlerin kuruluşuna, daha önce çok önem arzeden Teleks gibi, NMT, Çağrı gibi hizmetlerin önemini kaybedişini gözlemledim… Muhasebe sistemlerindeki, tahakkuk yöntemlerindeki değişime şahit oldum… İşlevlerinde pek bir değişiklik yapılamasa da bazı birimlerin isminin değiştiğini (Personel-İnsan Kaynakları, Malzeme Tedarik Zincirleri) gördüm… Bu değişimleri, dönüşümleri gerçekleştirmek için harcanan emeklere, heyecanlara tanıklık ettim… Dönüşüme paralel sürekli değişen mevzuatı yakından izledim…

113 ay turnede görev yaptım… Yani 113 ayı ailemden, çocuklarımdan, Ankara’dan uzakta geçirdim… Görev gereği ülkemin 81 vilayetinden 79’una, 400’den fazla ilçesine gittim… Posta dağıtım odalarında, şebeke şantiyelerinde, santral salonlarında, misafirhanelerde, bitli otel odalarında konakladım… Son yıllarda da 4 yıldızlı otel odalarının lüksünü yaşadım… Bir nevi göçebe hayatı sürdürdüm… Müfettişlik hayatım boyunca bir yıldan daha fazla kullandığım çalışma odam ve telefon numaram olmadı.

Genel Müdürler tanıdım: Çoğu 60 yaşının üzerinde olan yöneticilerinden hiçbirini değiştirmeden, ama onların çalışma anlayışlarını değiştirip, iyi bir takım haline getirerek, 1980’lerde Türkiye’ye telekomünikasyonda çağ atlatan… / 27 üst düzey yöneticisinden 25’ini değiştirmesine karşın, bir ekip çalışması ortaya koyamayan… / Personelin önemli bir bölümünü tanıyan, personele değer veren…/ Özel Kalem Müdürü hariç, özel kaleminde çalışanların bile ismini bilmeyen, personele değer vermeyen… / Kinci… / Affedici, hoşgörülü…

Yöneticiler gördüm: Koltuğunu kaybetmemek için her şeyi yapan-yapabilen… / Doğru bildiğinden sapmayan, eğilmeyen bükülmeyen… / Kral öldü yaşasın yeni kral diyebilen… / Vefanın sadakatin, dostluğun en güzel örneklerini verebilen… / Üstleri karşısında tavşan, astları karşısında aslan olan…/ Üstlerinin yanlışlarına direnebilen, astlarını koruyan kollayan…/ Her gün siyasetçileri arayıp, talimat alan… / Siyasetçilerin uygunsuz isteklerine direndiği için 12 yılda 9 farklı ilde yöneticilik yapmak zorunda kalan… / Güvenlik görevlilerinden ve sekreterlerden duvarlar ören, ulaşılamayan, erişilemeyen, her zaman meşgul… / Kapısı her zaman açık, ulaşılamadığı zamanlarda da en kısa zamanda geri dönen… / Her şeyi kendi bildiğini sanan, astlarına yetki göçermeyen… / Ekip çalışmasına inanan, bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir, diyebilen, danışan ve astlarına yetki aktaran…/ Adam gibi adam olan… / Köy ağası gibi davranan…

Ve her düzeyden Türk Telekom Personelini tanıdım: Çalışkan, üretken, kendini yenileyebilen… / Tembel, kaytarıcı, değişime kapalı… / Vefalı… / Vefasız… / Ama büyük çoğunluğu iyi niyetli, çalışkan… Ve Eski Genel Müdürlerimizden rahmetli Servet Bilgi’nin tanımlamasıyla; “Fedakâr, Vefakar ve Cefakar”


Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ…
[1]

Türk Telekom’da büyük sevinç ve mutlulukları, derin üzüntü ve acıları yaşadım. Son yıllarda üzüntülerim, mutluluklarıma baskındı. Özelleştirmeden sonra, Genel Müdürlük kampusüne her gittiğimde, ortalıkta dolaşan yabancıları gördükçe kendimi işgal edilmiş bir ülkede hissediyordum. VeÖz Yurdunda Garipsin Öz Vatanında Parya” mısrası dökülüyordu dudaklarımdan. O gariplik duygusunu yaşamamak için son iki yılda mecbur olmadıkça Genel Müdürlük kampusüne gitmedim…

Böyle olacağını bilmiyor muydum? Tabiî ki biliyordum. 2000 yılında, Türk Telekom’un %33,5’unun blok yöntemiyle satılmasını ve bu hisseleri alanın yönetimde tek söz sahibi olmasını öngören bir KHK hazırlanmıştı. Bu konuyla ilgili olarak, DENETDE (Devlet Denetim Elemanları Derneği) Genel Başkanı sıfatıyla, o tarihteki Cumhurbaşkanına yazdığım mektupta bakın neler demişim:


“Cumhurbaşkanlığı Makamına;
Sayın Cumhurbaşkanım, korkarım ki, tarih tekerrür ediyor...
Kapitülasyonların kabulü; Osmanlı’nın çöküşünün başlangıcı...
Düyun-u Umumiye; Osmanlı’nın intihar fermanı... O büyük devlet artık Batı’nın bendesi, bir nevii müstemleke.
Ve Batı Emperyalizmine karşı verilen kurtuluş savaşı...
Büyük Atatürk’ün Lozan delegelerine ilk talimatı: Kapitülasyonlar kalkacak, Düyun-u Umumiye tarihin çöp tenekesine atılacak...
Kısacası: “Milli Hakimiyet, İktisadi Bağımsızlıkla sağlamlaştırılmalıdır”
Ve kapitülasyonlar kalkar, Düyun-u Umumiye tarihin çöp tenekesine atılır...
Yapılacak bir şey daha kalmıştır: Telekom İdarelerinin millileştirilmesi...İstanbul ve İzmir Telekom idareleri millileştirilir.. Fransız, İngiliz Şirketleri “Geldikleri gibi giderler
Aradan 70 yıl geçti... İbret alamadığımız için yine tarih tekerrür ediyor...
Yeni kapitülasyonlar, yeni Düyun-u Umumiyeler ve Yabancılara Peşkeş çekilen Türk Telekom... Türk Telekom’un başına yine Franko Efendiler, Mösyö Sterpen’ler, Mozoros Bey’ler gelecek…
Atatürk adının ağızlardan düşürülmediği bu günlerde, Atatürk’ün yaptıkları ters yüz ediliyor...
Milletin yüz altmış yıllık birikimi yabancılara peşkeş çekiliyor… %33.5 sermayeye %100 hâkimiyet verilerek... Gerçek bedelinin çok çok altında bir fiyat biçilerek... Türk Telekom’un kendi GSM şebekesine devreye vermesinin arifesinde, Türk Telekom’un önü kesilircesine... Diğer GSM şirketlerine kaynak mı aktarılmak isteniyor? Sorusu gündeme getirilircesine..
Türkiye’nin en büyük bilgi bankası, Türk insanının demografik DNA’sı, sokak sokak ev ev insanımıza ait her türlü bilgiyi elinde bulunduran Türk Telekom yabancı sermayedarlara gümüş tepsi içerisinde sunuluyor...
Artık, her türlü askeri muhabere bilgisi, Türkiye’nin bilgi iletişim haritası yabancıların ellerinde olacak..
74.000 Türk Telekom personeli gelecek endişesiyle karşı karşıya...
Bütün bunlar ne için? Batık bankaların zararını karşılamak için.. Türk Telekom’u satarak günü kurtardık... Yarın neyi satacağız?
Para için bir devletin yapamayacağı şeyler de vardır..
Hele O devleti “İstiklali Tam Türkiye” diyen bir büyük insan kurmuşsa...
Türkiye’nin tersaneleri değilse de, santralleri işgal edilmek üzere..
Sayın Cumhurbaşkanım tarih şuurunuza, devlet adamı niteliklerinize güveniyorum... Türkiye’nin müstemleke olmasına izin vermeyeceğinize inanıyorum...
Saygılarımla...”


Zulmü Alkışlayamam, zalimi asla sevemem,
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem[3]

Bugün pek çoğumuzun yakındığı bir konu var; “Türk Telekom’a dışardan gelen yöneticiler Türk Telekom personeline değer vermiyor, onları hor görüyorlar” Bu durum, yalnız bugünün sorunu değil, dün de böyleydi…
08.04.2003’de, Pazarlama Dairesi Başkanı iken, Mehmet Ekinalan’a yazdığım uzunca mektupta, bu konuyu şöyle vurgulamışım;
“……………………Bir şirketin Yönetim Kurulu’nu dünyanın en seçkin dahilerden bile oluştursanız; eğer o şirketin çalışanlarını yapmak istedikleriniz konusunda ikna edememişseniz, onlara değer verdiğinize inandıramamışsanız, kısacası çalışanlarınızı motive edememişseniz başarıya ulaşmanız mümkün değildir.. Çünkü askerlerin savaşmadığı bir orduda komutanların savaş kazandığını daha tarih yazmamıştır.
100 günde, Yönetim Kurulumuz hedeflerini, amaçlarını, çalışanlarına aktaramamıştır. Yaklaşık 6-7 yıldır; işsiz mi kalacağım, yarınım ne olacak sorularına cevap arayan personelin kafasındaki bu tür soruların çoğalmasına engel olunamamıştır. Personele değişim hedefleri verilememiştir. Bundan önceki pek çok Yönetim Kurulu üyesinde gördüğümüz; “Türk Telekom Bugüne kadar kötü yönetilmiştir.”, “Türk Telekom yöneticileri (personeli) yeteneksiz.”, “Biz Türk Telekom’u kurtaracağız”, yaklaşımını maalesef sizler de sergilediniz. ……..”

Geçmişte, dışardan gelen Yönetim Kurulu üyeleri ve birkaç yöneticide egemen olan, Türk Telekom personelini hor gören, geçmişte yapılanları küçümseyen anlayış, bugün birkaç istisnası ile tüm Tepe Yönetimine hakim olmuştur.

Bu kış Antalya’da yapılan toplantıda, birkaç ay önce göreve başlayan bir başkan; “Hepinizin performansınızı ölçeceğiz” diyor ve Türk Telekom’da 40’ın üzerinde üst yönetici (Genel Müdür Yrd., Başkan, Direktör) bulunmasına ve bunlardan yalnızca 10’u Türk Telekomcu olmasına karşın, iki Telekom kökenli yöneticiyi örnek göstererek “Örneğin Celalettin Dinçer, Mehmet Toros ne yapmış bakacağız, başarılı olup olmadıklarına karar vereceğiz” demek suretiyle, “bizler beyazız sizin zirvedeki isimleriniz bile zenci” mesajını verebiliyor, “Bundan sonra; aboneye, müşteri diyeceğiz” şeklinde Türk Telekom’a yeni katılanlar dışında herkesin alaycı gülümsemesine yol açan laflar edebiliyordu.
Oysa sayın başkan; Türk Telekom’da, aboneyi müşteriye dönüştürmek için 7 yıldır yapılan çalışmalardan, verilen eğitimlerden, aldıkları eğitimleri diğer personele aktarmak için olağanüstü gayret gösteren her düzeyden telekomcunun emeğinden, geçirilen uykusuz gecelerden, yayınlanan kitaplardan haberdar olsaydı… Konunun önemini kavrayan pek çok personelimizin yüksek lisans ve doktora tezlerinde Türk Telekom’da müşteri memnuniyeti konusunda yoğunlaştıklarını (Hemen aklıma gelenler; Nurettin Aydın’ın, İhsan Tarakçı’nın, Mehmet Aydın’ın, Selçuk Akın’ın, Hatice Uzun’un tezleri) bilseydi… Pazarlama Dairesi Başkanlığınca hazırlanıp o tarihteki 6. Bölge Eğitim Müdürü karikatürist Harun Yavruoğlu tarafından karikatürleri çizilen “Karikatürlerle Türk Telekom’da Değişen Müşteri Anlayışı” isimli kitabın Ulusal Pazarlama Kongresinde bir pazarlama doçenti tarafından bildiri konusu yapıldığını duymuş olsaydı, kısacası kurumsal hafızaya sahip olsaydı bu lafları edebilir miydi?

Ve Sayın Başkan; Özürlü ve yaşlı müşterilerimizin evlerinde sözleşme imzalanması uygulamasına ilişkin genelgeyi imzalayanların, şirketin araçlarını amacı dışında kullandırtıp şirketi zarara uğrattıkları iddiasıyla soruşturma geçirdiğini, / Önüne konan engelleri geçmekte zorlanan bir pazarlama yöneticisinin dört kez istifa dilekçesi sunmak zorunda kaldığını, / Türk Telekom’a en güzel müşteri ofislerinden birini kazandıran İl Müdürünün, İl Müdür Yardımcısının, Pazarlama Müdürünün ve Malzeme Müdürünün 80.000.000 TL (80 YTL) yetki aşımında bulundukları gerekçesiyle görevlerinden alındıklarını, / müşteri temsilcilerine bastırılan kartvizitlerin bedelinin pazarlama yöneticilerinin zimmete alındığını, / pek çok yöneticinin müşterilerine götürdükleri hediyenin parasını cebinden karşıladığını, / 3 yıl öncesine kadar Pazarlama Dairesinde yalnızca 5 mühendisin görev yaptığını,/ tasarruf tedbirleri nedeniyle en basit harcamaların bile yapılamadığını, / Müşteri ziyaretine gitmek isteyince, İl Müdürü tarafından “Devlet memuru vatandaşın ayağına mı gider” diye azarlanan Pazarlama Müdürünün hırsından ağladığını, / kısacası 2000-2005 yılları arasında aboneden müşteriye geçiş yolundaki tüm değişimin bir kamu kuruluşu olmanın kısıtlarına rağmen gerçekleştirildiğini[4] bilseydi, o dönemde yapılan çalışmaları inceleme fırsatı bulsaydı “aboneden müşteriye geçeceğiz” derken hâya etmez miydi?

Türk Telekom’a yürekleriyle değil dört sıfırlı maaş bordroları ile bağlı olanlar; direkten düşüp ölen işçinin, vefat eden personelin geride bıraktığı ailesinin acısını yüreklerinde hissedemeyenler; karda kışta açık arazide arıza gideren işçinin-teknisyenin, tarife değişikliklerinde santrallerde sabahlayarak veri girişi yapan santral teknisyeninin, bilanço dönemlerinde günde birkaç saat uykuyla yetinen muhasebecinin, kampanyalarda başarılı olmak için çırpınan pazarlamacının, saçma sapan tarife değişiklikleri nedeniyle faturası 3 kat artan müşterilerin kendilerine yönelik hakaretlerine bile “müşteri haklıdır” düşüncesi ile katlanan müşteri hizmetleri memurunun, malzeme yokluğu, gereksiz bürokrasi, siyasi baskı, uygulanamaz emirler vb. yüzlerce sorunla boğuşan yöneticilerin çalışma şartlarından habersiz olanlar; yöneticiliği yeniden oda tefriş ettirmek, “jetta”ya binmek, hesapsız kitapsız harcama yapmak ve personele tepeden bakmak sananlar; kısacası personelinin üzüntüsünü, sevincini, problemini paylaşamayanlar Türk Telekom’un sorunlarına çözüm bulamazlar.

Türk Telekom kökenli yöneticiler arasında da kurumsal aidiyet duygusu taşımayan, makam mevkii düşkünü, olaylara siyaset gözlüğüyle bakan kişiler olabileceği gibi, kurum dışından gelen yöneticilerden Bireysel Satış Bölümü Başkanı Ali Burç Tutanç gibi, -kendisini tanımıyorum- katıldığı toplantılarda, “bayilik müessesini kurmak, hele bunu bir kamu kuruluşunda gerçekleştirmek takdir edilecek bir olay. Emeği geçenlere teşekkür ediyorum” mealinde sözler söyleme kadirşinaslığını gösterenlerin de bulunduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.


Ey beyaz adam, bize ışığı vaat ettin
Ama kendi karanlığını getirdin.

Özelleştirme, 1980’li yıllarda büyülü bir kelimeydi. Eğer Özelleştirilme gerçekleşirse, çoğu problemlerimiz çözülecek, devlet KİT kamburundan kurtulacak, özelleşen işletmelerde kârlılık ve verimlilik artacak, siyasi kayırmacılık yok olacak, devlet daha fazla vergi geliri elde edecek, çalışan ve verimli personel ödüllendirilecekti…
IMF, Dünya Bankası gibi küresel sermayenin organları özelleştirmenin gerekliliği konusunda siyasi iktidarlara baskı yaptı. Medya özelleştirmenin gerekliliği konusunda beyinleri yıkadı.. Toplum, bu yalanlara inandırıldı.
2005 yılının Temmuz ayında; genelde özelleştirme, özelde Türk Telekomun özelleştirilmesi konusundaki görüşlerimi içeren “Satılan Türk Telekom’un T’si mi? Türkiyenin T’si mi” başlıklı bir sunum hazırladım. Söz konusu sunumu o tarihte Genel Sekreteri olduğum “Başkent İktisatçılar Derneği” imzasıyla tüm gazetelere, köşe yazarlarına, siyasi partilere, e-posta adresini bulabildiğim Türk Telekom çalışanlarına gönderdim… Muhtemelen o sunumu sizde görmüşünüzdür. (Görmeyenler, http://baskentiktisatcilar.org.tr/sunumlar.htm adresinden indirip izleyebilirler..) Bu sunum çok ses getirdi. Milliyet’ten Güngör Uras, Dünya’dan Taylan Erten (2 yazı) ve Tevfik Güngör, Tercüman’dan Emin Pazarcı ve Akşam’dan rahmetli Şakir Süter bu sunumdan iktibaslar yaparak Telekom’un özelleştirilmesini gündeme taşıdılar. Milli Gazete 2 tam sayfasını ayırarak sunumun geniş bir özetini verdi… Türk Basınında ekonomi yazarlarının duayenleri olan Güngör Uras ve Tevfik Güngör’ün sunumum hakkındaki övücü ifadeleri benim için bir onur belgesidir. Bu çalışmayı EMO İstanbul Şubesi derneğimizin çalışması olduğunu belirterek kitap haline getirip bastırdı ve dağıttı… Pek çok web sitesi sunumu sitelerine koydu.
Bu sunumun bir yerinde;
Özelleşmeyi Savunanlara Göre Türk Telekom’un Özelleşmesi;
  • Fiyatların Düşmesine,
  • Hizmet kalitesinin artmasına,
  • Sektörün büyümesine ve sektördeki istihdamın artmasına,
  • Devletin Vergi gelirlerinin artmasına,
  • Yatırımların artmasına,
  • Hepsinden önemlisi yabancı sermaye girişine,
Neden olacaktır.
Ama Bunların Tamamı, İyi Niyetli Birer Temenni Olmaktan Başka Bir Anlam İfade Etmemektedir
Özelleşme Sonrası Ne Olacak
  • Haberleşme altyapısı doğal tekel konumundadır. Doğal tekellerin temel özelliği ilk yatırım maliyetlerinin yüksek oluşudur. Doğal tekellerde bir bölgede birden fazla hizmet ağı kurmak ekonomik değildir. Dolayısıyla özelleştirmecilerin temel tezi olan rekabet ortamı yaratarak mal ve hizmet fiyatlarını ucuzlatmak fikri geçersizdir. Doğal tekellerde rekabet fikri, kurgusaldır. Sektörde gerçek anlamda rekabetin gerçekleşmesi mümkün değildir.
  • Şu anda Telekom Fiyatları içerisinde en önemli kalem vergilerdir. Telekom Tarifelerinin %34’ünü (%18 KDV, %15 ÖİV, %1 Haberleşme Vergisi) vergiler oluşturmaktadır. Dolayısıyla Özelleşme Sonrası herhangi bir ucuzlama beklemek hayaldir.
  • GSM işletmecileriyle yaşanan ara bağlantı sorunu tam çözülmese de 2004 yılında Türk Telekom Lehine iyileştirildiği için, 2005 ve sonrasında Türk Telekom’un gelirlerinde önemli bir artış gerçekleşecektir
  • Türkiye’de Kurumlar Vergisi Oranı çok yüksek olduğu için, Telekom’u alan firma Kurumlar Vergisi ödememek için tüm yatırımlarını, gerekli teçhizatı yurtdışında vergi oranları düşük bir ülkede kuracağı bir şirket üzerinden alarak gerçekleştirecek, böylece kârını yurtdışına aktaracaktır.

Bunun sonucunda;
  • TC Devleti yıllarca Kurumlar vergisi tahsil edemeyecektir.
  • Türk Telekom’a teçhizat satan yerli sanayii çökecek, kablo fabrikaları kapanacak, bu firmalarda çalışan binlerce işçi işsiz kalacaktır.
  • 16.06.2005 tarih ve 5369 Sayılı Evrensel Hizmetin sağlanması hakkındaki Kanuna göre, bir yerde hizmet sunulması ekonomik değilse, bu yatırımların mali külfeti “Evrensel Hizmet Fonu”ndan karşılanacaktır. Türkiye’de tüm kırsal alan yatırım ve bakım hizmetleri ekonomik değildir. Türk Telekom’un ekonomik olmayan yörelere yaptığı yatırım harcamalarının yılda 500 milyon dolar civarında olacağı tahmin edilmektedir. Kısacası Türk Telekom’a özelleştirme sonrası Fon’dan, yani kamu kaynaklarından yılda 500 milyon dolar kaynak aktarılacaktır.
  • Onbinlerce Türk Telekom Çalışanı uzmanlık sahalarıyla ilgili olmayan kamu kurumlarına aktarılacak, çoğu bankamatik memur olarak görev yapacak, üreticiden tüketiciye dönüşecek, hazineye her yıl 1 milyar dolara yakın bir külfet yüklenecek, aktarıldıkları kuruluşların personelinden daha yüksek ücret alacaklarından aktarıldıkları kuruluşlardaki iş barışı bozulacaktır.
  • Türk Telekom’da kalacak işçilerin önemli bir bölümü işten çıkarılacak, binlerce işçi işsiz kalacaktır.
  • Oluşan Personel açığı, taşeronlaştırma yoluyla kapatılmaya çalışılacak; arıza ve bakım işlemleri işin uzmanı olmayan taşeronlar vasıtasıyla yapılacağından hizmet kalitesi düşecektir.
  • Kısacası, Telekom’un özelleştirilmesi ucuzluğu değil yoksulluk ve eşitsizliği arttıracaktır.
Ayrıca devlet;
Yılda 1 milyar dolar Kurumlar Vergisinden, 1 milyar dolar kâr payından mahrum kalacak, Fon aracılığı ile Türk Telekom’a yılda 500 milyon dolar kaynak aktaracak, Türk Telekom’dan diğer kamu kurumlarına aktarılacak personele de 1 milyar dolar ödeyecektir.
Bir başka ifadeyle Türk Telekom’un özelleştirilmesi hazineye yılda 3.5 milyar dolar ek yük getirecektir.”

Diyordum. Özelleştirmenin üzerinden yaklaşık 2 yıl geçtikten sonra, bu öngörülerin çok büyük bölümünün gerçekleştiğini görüyoruz.
Özelleşmeyi (yabancılaşmayı) savunanlar; “Geçmişte çok önemli görevler ifa etmiş olan tarihi yalı, artık işlevini kaybetmiştir. Eski sahibi bu yalıyı değiştirme gücüne sahip değildir. Yalı yabancılara satılmalı, yeni sahiplerince de yıkılarak yerine, hepsi denizi gören yüzlerce daireden oluşan, akıllı binalar yapılmalıdır.” diyordu... Biz de, “Hayır bu binada 160 yıllık bir geçmişin izi var… Yalıyı çağın gereklerine göre restore edip güzelleştirmek daha uygun. Yapılan akıllı binalar, arkadaki binaların da görüntüsünü kesecek” diyorduk… Evet yalı yıkıldı… Çalışanların önemli bir bölümü, ayrıldı veya kovuldu… Kalanlar mutsuz… Yalıda, çok nefis hünkârbeğendi, yaprak sarması, güveç, tandır kebabı, baklava vb yapabilen Türk Mutfağının inceliklerine vakıf aşçılar varken, daha önce hiçbir mutfakta görev yapmamış ancak İngiliz, Fransız ve Arap yemeklerini iyi yaparım diye ortaya çıkan Avrupa görmüş kişiler aşçı diye görevlendirildi… Ama yaptıkları yemekler hiçbir şeye benzemiyor. Yalı yıkılırken, o güzelim tablolar, avizeler, el oyması ahşap kapılar, nadide halılar vs. hiçbirinin kıymeti bilinmedi, değerlendirilemedi… Hepsi çöpe atıldı… Yalının yerine de akıllı bina diye, mimari estetikten yoksun, ruhsuz, işlevsiz, devasa bir gecekondu yapıldı… Bize de yıkılan yalı için ağlamak düştü…

Türk Telekom’un özelleşmesi gerçekleştikten sonra da, tahminen Ocak 2006 ayında, “Manastırlı Hamdi’den TT Personeline Mektup” başlıklı bir sunum hazırladım. (Sunumu http://docs.google.com/Present?docid=dfj9xxj9_377t4r6&fs=true adresinden indirebilirsiniz) Bu sunumda, özelleşme sonrası TT’ un muhtemel personel politikasını şöyle özetledim;

Bir özel sektör işletmesinin temel hedefi daha çok kâr etmektir.
Kâr etmenin de iki temel yolu vardır
  1. Gelirleri artırmak
  2. Giderleri azaltmak
Sektörde rekabetin başladığı, tüketicilerin seçici davranmaya yöneldiği bir zamanda geliri artırmak çok kolay görünmemektedir.
Türk Telekom’un giderleri içinde en büyük kalemi personel giderleri oluşturmaktadır. Ekonominin evrensel kurallarına göre hareket eden bir işletmenin giderlerini minimize etmesi kaçınılmazdır
Şirket mümkün olan en kısa zamanda;
  1. Personel sayısını azaltacaktır.
  2. Personel ücretlerini düşürecektir.
  3. Çok daha düşük ücretle yeni personel istihdam edecektir
Bunu sağlamak için de;
  1. Tüm hizmetleri taşeronlar eliyle yaptırmaya çalışacaktır.
  2. Otomasyon yatırımlarına ağırlık verilerek, hizmetlerin asgari iş gücü ile yapılması sağlanacaktır
u Şirket için vazgeçilmez personel yoktur.
u Kimse hâyal (daha yüksek ücret, iş garantisi, transfer ücreti vb.) görmemelidir.

Bugün geldiğimiz noktada bu öngörülerin de tamamına yakınının gerçekleştiğini görüyoruz.
Söz konusu sunumda, tek bir çözüm yolunun kaldığını, bunun da geçiş hakkı olan tüm personelin toplu olarak geçiş hakkını kullanmaları olduğunu belirttim. Bu önerinin hayata geçirilmesi için Telekom’un bünyesindeki Sivil Toplum Örgütlerinin bu öneriye destek vermeleri gerekiyordu. Ama memur sendikaları ile derneklerin tümü böyle bir eylem kararı almak yerine, hükümetin geçiş süresini 180 günden 5 yıla çıkaran kanun tasarısına destek verdiler. Aslında şirketin isteği olan bu tasarı, memur sendikalarının ve derneklerin öngörüsüzlüğü nedeniyle personelin isteğiymiş gibi TBMM gündemine getirildi ve tasarı kanunlaştı...


Tecrübe Herkesin Hatalarına Verdiği İsimdir.[6]

2006 yılında Türk Telekom’da kalıp kalmama konusunda bireysel kararımı alırken çok zorlandım. Günlerce uykularım kaçtı… Bir gün ayrılma kararı verirken, ertesi gün kalmaya karar veriyordum..
Bir taraftan, kendi ortaya attığım öneriye uymazsam inanılırlığımı kaybederim derken.
Diğer taraftan, önerinin hayata geçirilme imkânı kalmadı sivil toplum örgütleri destek vermedi, sunumda gösterdiğin e-posta adresine bir kişi bile destek mesajı yazmadı, bu insanlar için mi yıllarını verdiğin şirketinden ayrılacaksın diyordum.
Tüm bunların yanında;
  • 3-4 yıl daha kalıp, parasal sorunlarımı çözdükten sonra emekli olma düşüncesi,
  • Geçeceğim kurumda, başmüfettiş değil de müfettiş olarak görev yapacak olmanın psikolojisi,
  • Gideceğim kurumda ücretimin yüksekliği ve kuruma yabancı olmam nedeniyle karşılaşmaktan korktuğum dışlanma duygusu,
  • Maliyetimi karşılatabildiğim kadar, Oger’e karşılatma düşüncesi,
  • Ve hepsinden önemlisi, çok sevdiğim kurumumdan, Türk Telekom çalışanlarından ayrılmayı bir türlü kabullenemem,
Gibi nedenlerle Türk Telekom’da kalmaya karar verdim. Bu kararı vermemde çok değer verdiğim bir kişinin kalmam konusundaki ısrarcı tavrının da büyük etkisi oldu.
Doğru mu yaptım? Şu anda bile bilmiyorum…
Bu karar, benim bireysel bir kararım olsa da, bu davranışım nedeniyle bana kızan, eleştiren arkadaşlarım olduğunu biliyorum… Onları da anlayışla karşılıyorum… Hatta hak veriyorum…
Sözleşmemin bu kadar kısa süre içerisinde feshedilmesini bekliyor muydum? Evet bekliyordum…
2006 yılının başlarında İcra Kurulu Üyesi Sayın Metin Ercan beni çağırarak ; “Türk Telekom’un satışını eleştiren sunumu sen mi hazırladın?” diye sormuş, benim “Evet” demem üzerine sunumdaki konular üzerine tartışmıştık. Konuşmamızın sonunda da, “Sizi değerlendirmeyi düşündük ama, hem bir önceki iktidar döneminde yöneticilik yaptığınız için, hem de özelleştirme karşıtlığının bayraktarlarından biri olduğunuz için bunu kamuoyuna anlatmamız mümkün değil.” Mealinde bir şeyler söylemişti. Bu konuşmadan sonra, Türk Telekom maceramın uzun sürmeyeceğini anlamıştım…
Türk Telekom’da Genel Müdür Yardımcısı olarak çalıştığı dönemde dinamizmi, algılama yeteneği ve olayları kavrama hızıyla temayüz eden Nazif Burca İç Denetim Birimi Başkanlığına atanınca, “Nazif Bey, benim gibi kendisine ayak uyduramayacak kişilerle çalışamaz” dedim kendi kendime…
Bütün bunların yanında Teftiş Kurulu’nun son 4-5 yılda Türk Telekom kamuoyundaki olumsuz imajı, özelleştirme sonrası değişim konusunda herhangi bir gayret göstermemesi, kendini yenileyememesi, kurul mensupları arasındaki kırgınlıklar gibi olumsuzluklar yanında bazı yöneticilerin teftiş müessesesine olumsuz bakışının da Teftiş Kurulu’nun lağvedilmesine neden olduğunu düşünüyorum.

Bilen ve Seven İnsan Daha Çok Acı Çeker[7]

Mesajımın başında, Türk Telekom’da son zamanlarda derin üzüntü ve acılar yaşadığımı söylemiştim.
  • Türk Telekom personelinin, eskisiyle, yenisiyle, kapsam içisiyle, kapsam dışısıyla, 1. tipiyle 2.tipiyle, gideni ile kalanı ile çalışanı ile emeklisi ile bir bütün olmayı becerememesine,
  • Türk Telekom’un kurumsal hafızasının yok edilmesine,
  • Kurum dışından gelmiş “kerameti kendinden menkul” yöneticilerin Türk Telekom personelini hor görmesine,
  • Bazı yöneticilerin, Vefa’yı yalnızca İstanbul’da bir semt sanmalarına,
  • Personelin Türk Telekom’da kalması için onlara vaatlerde bulunan, kişiliklerini güvence olarak sunan, hatta yalvaran bazı yöneticilerin, kalması konusunda yönlendirdikleri personel Devlet Personel Başkanlığına bildirilirken hiçbir tepki göstermemelerine,
  • Şirket yönetiminin verdiği sözleri tutmamasına, ilan ettiği hiçbir takvime riayet etmemesine,
  • Bazı yöneticilerin, “ihtiyaç fazlası personeli” belirlerken, liyakatten başarıdan ziyade, başka unsurları (evet efendimcilik, siyasi yakınlık vb) dikkate almaları, kendilerine rakip olabilecek personeli havuza göndermeleri veya gitmeye zorlamaları sonucu, kurumun en değerli elemanlarının Türk Telekom’dan koparılmasına,
  • PTT’nin dağıtıcı sınavına girse kaybedecek bazı çapsızların Yaman bir şekilde yükselmesine,
  • Unvan dağıtımında siyasi yakınlığın hâla birinci faktör olmasına,
  • Türk Telekom tarifelerinin özensiz hazırlanması nedeniyle defalarca yargı kararlarıyla iptal edilmesine,
  • Lig A’ya sponsor olmak suretiyle, Süper Lig’in sponsoru Türkcell’in Telekomünikasyon sektörünün lideri olduğunun tescil edilmesine, bir halkla ilişkiler ayıbı olan bu eylemin de bir başarı gibi sunulmasına,
  • Türk Telekom’dan ayrılanların “Türk Telekom Karşıtı” na dönüştürmek için özel çaba gösterilmesine ( Örneğin, SYS’den yararlanmaya imkan veren bir düzenleme yapılmaması, turktelekom.com.tr uzantılı e-posta adreslerinin anında iptal edilmesi, Devlet Personel’e göndermelerin personel için en uygunsuz zamanda yapılması, üç ay önce bildirim şartına uyulmaması vs)
  • Danışman karmaşasına, danışmanların sorumsuz ancak yetkili olmasına,
  • Toplu Sözleşme sürecinde, Türkiye Haber İş’in en makul taleplerinin bile reddedilerek İşçilerin greve zorlanmasına,
  • Devlet Personel’e bildirme kararı kendilerine tebliğ edildikten sonra bile, Türk Telekom’da kalmak için ona buna yalvaran, politikacıların peşinde koşan kişilerin zavallılıklarına,
  • Yönetimde gösterilen beceriksizliklere,
Yalnız ben değil, inanıyorum ki, Türk Telekomcuların tümü üzülmüştür…
Hülyası kalmayınca hayatın ne zevki var?
Bitsin hayırlısıyla bu beyhude sonbahar.[8]

Bizler ayrılsak da, kovulsak da Türk Telekomcu” olarak kalacağız… Türk Telekom”un gerçek sahibi Türk Milletidir. Ve mutlaka bir gün kendi malına yeniden sahip olacaktır.
406 sayılı kanunda PTT’nin T’sinin özelleştirilmesi amacıyla yapılan değişikliklerin iptali için bir grup milletvekilince, 1994 yılında Anayasa Mahkemesine verilen dilekçede "Mondros Mütarekesiyle Osmanlı Devletinin bütün haberleşme birimlerine el konması, dört yıllık yenilgiyle biten bir savaştan sonra ve ancak işgal kuvvetlerinin fiilî müsaderesiyle olmuşken, bu yetkiyi altın tepsi içinde sunma anlamı taşıyan bir düzenleme, ulusal bağımsızlıktan bile bile vazgeçme ve sömürgeleşmeyi kabul etme anlamına gelir…. Türk Milletinin bağımsızlığını korumakla görevli olanların, devletin ekonomik bağımsızlığını sağlamak üzere kurulmuş devlet tekellerini satmasının, Türkiye'yi ekonomik, dolayısıyla, siyasal açıdan bağımlılaştıracağı ortadadır." Cümleleri yer alıyordu. Ve o dilekçede imzası bulunan milletvekillerinden birisi de Sayın Abdullah Gül’dü. Cumhurbaşkanımızın bu değerlendirmelerinin hâlâ arkasında olduğuna inanmak istiyorum.

PTT/Türk Telekom’da görev yaptığım sürece yanlışlarım ve doğrularım oldu… Doğrularımı ben değerlendiremem… Müfettişliğimin ilk yıllarındaki, katı, personel ile mesafeli, aşırı kuralcı, denetlenene empati ile yaklaşamayan tutumumun büyük yanlış olduğunu yıllar sonra anladım. Mesleğimin ilk yıllarında insanı ikinci planda tuttum… İşi yapanın insan olduğunu dikkate almadım… Görevini hatalı yapanı eleştirdim, ancak görevini iyi bir şekilde yapanın ödüllendirilmesini teklif etmedim… Pazarlama Dairesi Başkanlığım dönemimde de, sektörün serbestleşmesine yol açacak uygulamalara geçebilirdik… Yapmadık… Bayilik yönetmeliğini hazırlarken, bayilerin Türk Telekom’da belirli bir süre çalışmış olma veya yanında Türk Telekom’da çalışmış personel istihdam etme şartını koyabilirdik. Düşünemedik… Ve şu anda hatırıma gelmeyen veya yazmak istemediğim onlarca-yüzlerce hata… Evet hata… Ancak hepsi iyi niyetle, doğru yapıyorum diye yapılmış hatalar…
Görev yaptığım sürece, aldığım ücretin karşılığını vermeye, üretken, adil ve dürüst olmaya, haksızlık yapmamaya dikkat ettim. İşim olduğu sürece, mesai mevhumu gözetmeksizin çalıştım. Bilerek isteyerek kimseye kötülük yapmadım. Bilmeyerek, istemeyerek, görev gereği kalbini kırdığım, üzdüğüm arkadaşlar mutlaka olmuştur… Onlardan özür diliyor, haklarını helal etmelerini bekliyorum…

Pazarlama Dairesi Başkanı olarak görev yaptığım 36 ayın ilk 30 ayı, çalışma hayatımın en zevk aldığım, en mutlu olduğum dönemi oldu. Bu dönemde bir şeyler yapmanın, ülkeme kurumuma bir şeyler katmanın, takım çalışmasının hazzını yaşadım. O dönemde bana destek veren üstlerime, fedakârca çalışan Pazarlama Dairesi Başkanlığı personeline, Bölge ve İl Müdürlüklerinin yöneticilerine, takım çalışmasının en güzel örneklerini veren tüm pazarlama birimi çalışanlarına, Telekom Müdürlerine, çalışmalarımıza destek ve teşviklerini esirgemeyen her düzeyde Türk Telekom personeline teşekkürlerimi sunmayı bir görev addediyorum.

Türk Telekom’u bugünlere getiren; 160 yılı aşkın süre içerisinde PTT/Türk Telekom’da özveriyle çalışan, Odacısından Genel Müdürüne, işçisinden Mühendisine, Teknisyeninden Memuruna her düzeyden personelin vefat edenlerini rahmetle, yaşayanlarını minnetle anıyorum…
Büyük bir kısmınızla bundan sonra belki hiç karşılaşmayacağım… Ama karşılaşmasak da gönlüm Türk Telekom’cularla olacak… Bundan sonra başka bir kurumda yine müfettiş olarak görev yapacağım… Ama kendimi hep Türk Telekom’cu hissederek…
Her şeye rağmen mutluyum… 12 yıldır süren belirsizlikten kaynaklanan stres sona erdi… Ayrıca; bundan sonra kendime zaman ayırabileceğim. Yazmaya başladığım kitaplarımı tamamlamaya fırsat bulacağım… Son safhasına getirdiğim, web sitesi oluşturma çalışmalarımı hayata geçirebileceğim.

Çok uzun bir veda mesajı oldu… Ama 27 yıldan sonra daha kısasını beceremedim… Anlayışla karşılayacağınızı umuyorum… Bu vesile ile Kadir Gecenizi ve Mübarek Ramazan Bayramınızı kutluyor, bayramın şahsınıza, ailenize, tüm Türk Telekom’culara ve milletimize hayırlar getirmesini diliyorum… Selam, sevgi ve saygılarımla… 3.10.2007-Ankara

Fazlı KÖKSAL


[1] Veba salgınınını bile utandıran rezil istila
[2] Mehmet Akif Ersoy
[3] Mehmet Akif Ersoy
[4] Bu örnekler, bir çırpıda aklıma gelenler, bunlar gibi yüzlerce örnek sıralayabilirim.
[5] TUAVİ (Afrikalı Yerli)
[6] OSCAR WİLDE
[7] VİCTOR HÜGO
[8] YAHYA KEMAL BEYATLI

1 yorum: